Karakalemden halıya uzanan bir tasarım hayatıyla bu sayıdaki konuğumuz Esra Tüccar. Üniversite yıllarında halı tasarlamaya başlayan ve bunun bir tutkuya dönüştüğünü söyleyen Tüccar, kısa zamanda sektöre atılarak tercih edilen tasarımcılardan olmuş. Halının kalbi Gaziantep’te bugüne kadar çok sayıda marka ve tasarımcılarla birlikte çalıştığını da sözlerine ekleyen tasarımcı, halı üretmenin dışında markalaşmanın eksikliklerine kafa yorduğunu söylüyor. Kendi hikayesini Esra Tüccar’ın ağzından dinliyoruz.
Biraz kendinizden bahseder misiniz?
1989 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukluk yaşlarımdan beri tasarımla ilgileniyorum. İlk olarak karakalem resimler çizmeye başladım. Sonrasında yağlıboya ile devam ettim ve halen yapmaktayım. Üniversite öncesi çalışmalarım yoğunlaştı ve güzel sanatlar fakültesine hazırlanmaya karar verdim. Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü’nü 100% başarı bursu ile kazandım. İkinci yılımda Halı tasarımı ile tanıştım. Halılara olan ilgim o zamandan beri artarak devam etti ve benim için bir tutkuya dönüştü. Erkenden deneyim kazanmak İçin üniversite ile birlikte uzun zaman freelance halı tasarımları yaptım. Birçok firmayla çalışma fırsatım oldu. Halı sektörüne 2013 yılından itibaren profesyonel olarak atıldım. Dokuma ve baskı halının tüm tekniklerine hakim olduğum, ipliği daha yakından tanıdığım, kendimi dokuma programlarıyla sınırlandırmayıp birçok tasarım programını halı tasarımında deneyimledim. Kısacası her yönüyle tasarım ürettiğim bir döneme geçiş yaptım. Ve halen hem halı hem de tekstilin farklı alanlarında tasarım ve styling çalışmalarıma devam etmekteyim.
Halı sizin için ne ifade ediyor?
Estetik anlayışı yüksek olan, eşyalara hikayeler yazan ve o hikayelerle büyülü anlar yaşayan, maneviyatı yüksek bir aile ile büyüdüm. Onlarla önemli olanın eşyanın kendisi değil bıraktığı iz olduğunu öğrendim. Anları unutulmaz kılan da buydu. Halıların üzerine dizilip aile büyüklerinin hikayelerini dinlerdik. Hep birlikte şen şakrak halı yıkamak, halıların üzerindeki motiflere hikayeler yazmak bir çocuk olarak en güzel eğlenceydi. Bugün aynı duyguları çoğunlukla halı tasarlarken yaşıyorum. Halı benim için bir haneyi diğer hiçbir nesne olmasa dahi yaşanabilir kılan şey demek.
Tasarlamayı en sevdiğiniz şey nedir?
Halı, konfor ya da görsel cazibe oluşturmanın ötesinde kullanıcıların deneyimlediği duygusal bir yolculuğu başlatma gücüne de sahiptir. Bu sebeple halı tasarlamayı çok seviyorum. 2500 yılı aşkın süredir insanların çeşitli motiflerle halıyı bir ifade aracı olarak kullanması beni çok etkiliyor. Mies van der Rohe’un “Less is more” “Az çoktur” sözü her tasarım başlangıcında kendime hatırlattığım bir sözüdür. Bir tasarımın süslemelerden uzak, yalın, işleve odaklı olması ve tasarımcının estetik dürtüsüyle birleşerek herhangi bir ortama adapte olabilmesi o tasarımın nefes aldığı, hayat bulduğu anlamına gelir. Bunu deneyimleyerek zaman içerisinde minimalist bir tasarım anlayışı benimsedim. Şimdilerde www.esraaktuccar.com web sayfasında da tasarımlarımı güncel olarak paylaşmaya devam ediyorum.
Geçmişten bugüne sizi etkileyen tasarımcılar ya da kişiler kimlerdir?
Empresyonizm akımının öncüsü Claude Monet ve tasarım teorisyeni, mimar Christopher Alexander bana her zaman ilham olmuştur. İlham almak için güncel sanat sergilerini de takip ederim.
Halının daha ön planda ve dekorasyonun bir parçası olması adına hem tasarımcılar hem de marka sahipleri sence ne yapmalı?
Gaziantep makine halı üretiminin kalbi ve ilham dolu bir şehir. Bugüne kadar çok sayıda marka ve çok başarılı tasarımcılarla birlikte çalıştım. Onlarla ortak projeler üreterek çok şey öğrendim ve çok güzel arkadaşlıklar, dostluklar kurdum. Gözlemlediğim şey, tasarım ve Ar-Ge’nin eksikliği oldu. İş yoğunluğu, hem marka sahiplerini hem de tasarımcıları oldukça kısıtlıyor. Ancak özgün tasarımlar da beslenmeden ortaya çıkmıyor. Bu yüzden tasarımcıların sabit çalışma sisteminden sıklıkla çıkıp, dünyadaki farklı sanat aktivitelerini görmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu zaman yetmezliğinin içinde zaten başarılı olan tasarımcıların daha çok alanları olsa, Gaziantep’in sadece üretim şehri değil bir sanat şehri olacağından şüphem yok.